Nâzım Hikmet’in şiirini “anlamak”, çözümlemek ya da üstüne konuşmak için onun gerçek yaşamını da bilmek gerekir. Şiirin esin kaynakları kendi yaşadıklarındandır; yaşamı ile şiiri iç içedir.

Toplumsal gelişmenin her aşamasında halkı aydınlatacak, ona gerçekleri bilinçle kavramanın yolunu gösterecek biri çıkmıştır. En ilkel toplumlarda bile, Goethe’nin deyimiyle, “ışığı duyanlar” vardır.

Şairdir, komünisttir, Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim, demiştir bu isimli romanında, bunlar bilinir de, Nâzım Hikmet’in hikâye yazdığı pek bilinmez. Oysa Türkçenin bu büyük şairi yüzden fazla hikâye kaleme almış.

Bu hikâyeyi yaşadım mı yoksa hayal mi ettim, ben de bilmiyorum. Ama o geceyi çok iyi hatırlıyorum; Ocak ayının on beşiydi.

“Öğretmenlerin hepsi çok kızgın, çok tedirgin ve bu suçu işleyeni cezalandırmaya kararlı görünüyorlarmış.”

Kimi şairler hayatın peşinde koşar: Onlar aslında kaybettikleri insanlıklarını, hiç tanışmadıkları incelikleri ve fikirleri bulma telaşındadırlar.