TÜRKİYE’NİN 150 YILI: TARİH, TOPLUM VE EDEBİYAT
UZAKTAN EĞİTİM PROGRAMI // 28 KASIM’DA BAŞLIYOR
Modern Türk Edebiyatı, 19. yüzyılın ikinci yarısından günümüze Türkiye’nin içinden geçtiği tarihsel süreçler ve toplumsal dönüşümlerle yoğun etkileşimini sürdürmüştür. İmparatorluktan ulus devlete geçiş sürecinin izleri ve buna koşut olarak yaşanan modernlik deneyiminin bireysel ve toplumsal kimlik inşasındaki rolü, edebiyat metinlerinde tematik ve biçimsel arayışlarla görünür olur.
Sekiz hafta sürecek bu programda paralel bir yapı izlenerek bir yandan Türkiye’nin 150 yıllık zaman dilimindeki tarihsel ve toplumsal dönüşümleri tartışılacak; bir yandan da 150 yıllık edebiyat birikiminin öne çıkan eserleri, edebi süreçlerin dönüm noktaları, kırılmalar ve sürekliliklerle, tematik ve biçimsel arayışlarla birlikte incelenecektir.
Kimler katılabilir:
Tarih ve edebiyata ilgi duyan herkes.
Tarih & Saat:
28 Kasım 2022 – 16 Ocak 2023
Pazartesi günleri, 8 Hafta (Toplam 24 saat)
18:30-21:30
Mekân:
Çevrimiçi Etkileşimli Sınıf
Ücret:
3.850 TL // Öğrenci ve Öğretmen 3.500 TL (KDV Dahil)
Bu derste 1840’lı yıllardan 1908’e kadar geçen dönemde Osmanlı modernleşmesinin toplumsal dokuda yarattığı dönüşümler ele alınacak; modernleşme deneyiminin toplumun farklı katmanları arasında kır/kent, Müslüman/gayrımüslim, muhafazakâr/liberal gibi çok sayıda ikilik üzerinden nasıl deneyimlendiği ve ne tür ayrışmalara yol açtığı tartışılacaktır.
Siyasal, ekonomik, teknolojik, mali, askerî vb. alanları kapsayan Osmanlı modernleşmesinin ayrılmaz bir parçası olan Osmanlı-Türk edebiyatında yenileşme, bu modernleşme paradigmasıyla uyumlu olarak başlangıçta edebiyata toplumsal ve politik işlevler yüklenerek tasarlanır. İlk edebî ürünlerde belirginleşen bu işlevsellik karşısında, sanat estetiğini merkeze alan özerk edebiyat anlayışının on dokuzuncu yüzyıl sonuna doğru önem kazandığı görülür. Bu derste, Osmanlı-Türk edebiyatının “Hürriyet Kasidesi”, İntibah, “Makber” gibi kurucu metinleri ile Aşk-ı Memnu, Mai ve Siyah gibi özerk edebiyat fikrinden hareketle yazılmış metinler ele alınacak, böylece Osmanlı edebî modernleşmesi hakkında genel bir bakış açısı kazandırılacaktır.
İkinci Meşrutiyet yılları siyasal açıdan Cumhuriyet’in bir laboratuvarı olarak kabul edilir. İstibdat sona ermiş ve çok partili hayata geçilmiştir. Yeni kurulan cemiyetler, yeni yayımlanan gazete ve mecmualarla sivil siyaset alanı genişlemiş ve canlanmıştır. Ancak bu iyimser siyasal hava kısa sürecektir. Savaşlar ve iç siyasal çatışmalarla birlikte Osmanlı siyaseti otoriter eğilimler, milliyetçilik/şovenizm ve militarizm arasında salınacaktır. Osmanlıcılık, İslamcılık ve Türkçülük akımları arasında ibre Türk milliyetçiliğine doğru yönelmiş, kurumsal siyasal alanda da İkinci Abdülhamid dönemiyle süreklilikler ön plana geçmeye başlamıştır. Bu derste Cumhuriyet öncesi Osmanlı’nın son döneminde düşünsel ve kültürel ortamı belirleyen siyasal ve toplumsal arkaplanlar üzerinde durulacaktır.
Diğer bütün kültürel kurumlar gibi Türk edebiyatı da yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde İmparatorluğun yıkılıp bir ulus devletin inşası ile neticelenen tarihsel dönüşümün mutlak belirleyiciliğiyle şekillenir. Genel olarak edebiyatın özerkliği fikrinin değer yitirdiği dönemin şartları, edebiyatı toplumsal olanla fayda temelinde bir ilişkiye zorlar. Söz konusu değişim ve dönüşümü göstermeyi amaçlayan bu derste önce Servet-i Fünun dönemi şiiri ele alınacak, ardından başta Servet-i Fünun şairlerinin özerk edebiyat anlayışlarını Meşrutiyet’in toplumcu atmosferiyle nasıl yeniden şekillendirdikleri üzerinde durulacaktır. Yine Servet-i Fünun sonrası yazmaya başlayan şair ve yazarların toplumsal edebiyat söylemine tabiyetleri ve/veya anlamlı dirençleri konu edilecektir. Bu bağlamda “Elhan-ı Şita”, “Sis”, “O Belde”, “Cenge Giderken”, “Primo Türk Çocuğu” gibi metinlere odaklanılacaktır.
Bu derste Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalandığı ve yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğu dönemin siyasal ve düşünsel atmosferi dünya/tarihsel bir bağlam içinde incelenecektir. İmparatorlukların sonu, ulus devletlerin inşası, sosyalizm, Avrupa-Dünya Devrimi, milliyetçilikler, devrimlerin doğuya kayışı ve ulus ötesi enternasyonal ideolojiler tartışılacaktır.
İmparatorluğun içinden geçtiği çalkantılar ve sonunda yaşadığı yıkım, kurulan yeni Cumhuriyetin toplumsal ajandasını belirlerken, edebiyat da bundan nasibini alır. Cumhuriyetin bilhassa ilk on yılında devlet aygıtlarının desteğiyle temel edebiyat anlayışı haline gelen memleket edebiyatının yanı sıra, Osmanlı edebî modernleşmesinin estetik kaygılarıyla bağını koruyan yazar ve şairlerin eserleri Türk edebiyatının kanonları olarak öne çıkar. Bu derste, ilkin Osmanlı yeni edebiyat birikimine dayanan ve 1930’lara kadar Türkçe edebiyatta kabul gören “milli edebiyat” hareketi Ateşten Gömlek, “Han Duvarları,” Yaban gibi metinlerle ele alınacak, bu eserlerin ulus devlet ve çağdaşlaşma söyleminin üretimine nasıl katkıda bulundukları üzerinde durulacaktır. Ardından, Yahya Kemal’in şiirleri üzerinden memleket edebiyatıyla dengeli bir ilişki kuran fakat estetik bağlamda bütünüyle örtüşmeyen sanat anlayışına odaklanılacaktır.
1950’li yıllarda Türkiye’de tarımsal yapılar ve kırsal alan ciddi bir dönüşüm dönemine girdi. Tarım teknolojilerinin modernleşmesine paralel olarak artan üretim ve üretkenlik, tarımsal ürünlerde metalaşma ve ticarileşmeyi artırdı. Etkileri günümüze kadar devam eden dönüşümlerin en önemli toplumsal sonuçları arasında köyden kente göç ve artan şehirleşme yer almaktadır. Bu derste, söz konusu süreç sosyal, siyasi ve kültürel sonuçlarıyla birlikte ayrıntılı bir şekilde tartışılacaktır.
1950’lerden itibaren Türkiye’de adaletsiz düzene ve sömürüye karşı edebiyatta bir isyan başladı. Daha önce Sabahattin Ali ve Nâzım Hikmet’in ilk örneklerini verdiği bu edebi yaklaşım 1950-1980 yılları arasında özellikle romanı etkisi altına alan toplumcu gerçekçilik oldu. Bu derste 1980’lere kadar Türkçe edebiyatta ana akımı oluşturan ve edebi üretimin yanı sıra eleştiri yöntemlerini de etkisi altına alan toplumcu gerçekçiliğin şiir, roman ve öyküdeki yansımaları ele alınacak; sınıfsal çatışmanın büyük oranda ezen/ezilen, köy/kent gibi karşıtlıklar üzerinden görünür olduğu örnekler tartışılacaktır. Sabahattin Ali, Nâzım Hikmet, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Füruzan, Sevgi Soysal ele alınacak yazar ve şairlerdir.
1950’li yıllardan sonra artan sanayileşme ve tarımda modernleşme beraberinde nüfusun önemli bölümü için köylülükten kopuşu ve işçileşmeyi beraberinde getirdi. Bu sürecin tüketim alanı açısından önemli sonuçları oldu. Bu derste bütün bu süreçlere daha yakından bakacağız.
Şehre göçün ardından toplumcu gerçekçi edebiyat da kendini şehre taşır. Bununla eşzamanlı olarak şehrin sokakları ve yalnız bireyin hikayesi edebiyatın malzemesi olur. Türk edebiyatında şehrin sokaklarında yürüyen birey belki de ilk defa Necip Fazıl Kısakürek’in “Kaldırımlar” şiirinde görünür. Sait Faik’in “Lüzumsuz Adam” hikayesinden İkinci Yeni’nin modern şehirle baş etmeye çalışan modernist şiirine uzanan bir yelpazede ise 1950’lerden itibaren değişen şehir hayatının izlerini edebiyatta da bulmak mümkündür. Bu derste önce toplumcu gerçekçiliğin şehre taşınması ele alınacak ardından da birbirinden çok farklıymış gibi görünen iki roman Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur’u ve Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ı merkeze konarak kurmaca ve şiirde modern bireyin şehirle kurduğu ilişki sorunsallaştırılacaktır.
İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde siyasi açıdan yeni bir dünya düzeni kurulurken küresel ölçekte dünya ekonomisi ve ulusal ekonomiler yeniden yapılandı. Türkiye’de ulusal kalkınmacılık ve sanayileşme modeli etrafında örgütlenen bu ekonomik ve siyasi dönüşümler beraberinde önemli kültürel ve sosyal değişimleri getirdi. Bu derste orta sınıflaşma, köyden kente göç, yeni tüketim alışkanlıkları gibi konuları tartışarak ulusal kalkınmacı dönemi ve toplumsal sonuçlarını anlamaya çalışacağız.
Bu derste Türkçe edebiyatta “yüksek modernizm” olarak tanımlanabilecek kurmaca metinler incelenecektir. 1940’larda Ahmet Hamdi Tanpınar ile başlayan ancak uzun yıllar hâkim toplumcu gerçekçi edebiyat anlayışının gölgesinde kalan modernist kurmacanın önde gelen yazarlarının (Oğuz Atay, Yusuf Atılgan, Leyla Erbil, Sevim Burak ve Vüs’at O. Bener gibi) eserlerine değinilerek bu yapıtlarda modernist kurmacanın biçimsel (bilinç akışı, parçalanmış kurgu, deneysellik, metinlerarasılık vs.) ve tematik (yabancılaşma, merkezden kopuş, iktidarı “öteki”ne bırakma, işlevsiz birey vs.) özelliklerinin izleri sürülecektir.
Devletin ekonomiye müdahalesini benimseyen ulusal kalkınmacı ve refah devleti rejimlerinin 1970’lerde küresel ölçekte krize girmesi 1980 sonrasında dünya ekonomisinin küresel ölçekte yeniden yapılanmasıyla sonuçlandı. 12 Eylül darbesini ve ardından kurulan ve günümüzde neoliberalizm olarak adlandırılan bu ekonomik ve siyasi rejimi, küresel dönüşümün içine oturtarak anlayacağımız bu derste neoliberal rejimin temel prensiplerini tartışacağız.
1980’den sonra Türkiye’de edebiyatın apolitikleştiği yaygın kanısının aksine bu dönemde edebiyatın politik olma biçimlerinin değiştiği gösterilmeye çalışılacaktır. 80’ler ve 90’lar dünyadaki ve Türkiye’deki devasa dönüşümlerin, sosyal, kültürel ve siyasi süreçlerin izlerinin postmodernist edebiyat biçimleriyle görünür kılındığı yıllardır. Gerçekliğin temsili fikri yerini çok sesli, çok söylemli, parçalı bir gerçeklik yanılsamasına bırakır. Bu derste postmodernist roman ve öykünün Türkçe edebiyattaki örnekleri Orhan Pamuk, Latife Tekin, Bilge Karasu gibi yazarların eserlerinden parçalarla incelenecektir.
1980 sonrası gerçekleşen neoliberal dönüşümün şehirler üzerindeki etkilerine vurgu yapacağımız bu derste İstanbul’un mekânsal ve sosyal dönüşümü Türkiye’nin ve dünyanın içinden geçtiği makroekonomik ve siyasi dönüşüm içerisine oturtularak tartışılacaktır. Bu çerçevede derste, bugünü yakından etkileyen sosyal ve sınıfsal ayrışmalar, korunaklı mekanların çoğalması, kamusal alanların kaybolması, üretimin görünmez, tüketimin görünür kılınması, şehir dinamiklerinin değişmesi gibi konular ele alınacaktır.
Değişen temsil biçimleri, romanın türsel sınırlarının giderek esnemesi 2000 sonrası edebiyatta bireysel deneyimden toplumsal ve siyasal olana açılan, farklı seslerin ve sözlerin duyulduğu bir roman ve öyküyü getirir. Burhan Sönmez, Kemal Varol, Sema Kaygusuz, Şule Gürbüz gibi günümüz yazarlarının eserlerinden örneklerle 21. yüzyıl Türkiyesi’nin meselelerinin hangi edebi stratejilerle biçimlendirildiği tartışılacaktır.
1980 sonrası tarih çalışmalarının önceki dönemlere göre en önemli özelliklerinden birisi kültür, antropoloji ve edebiyattan beslenen bir tarih yazımı içinde biçimlenmeleridir. Bu derste, edebi kurmacalara benzer bir üslupla, tarihsel anlatıların olabildiğince hikayelendirildiği, yalnızca siyasi veya önemli sosyal sorunlara ilişkin değil, gündelik hayatın her veçhesine yönelik, toplumsal grupların her kesimini içine alan bu yeni tarih çalışmalarından örnekler sunulacak, gitgide romansı bir üsluba bürünen tarih yazımı, 1980 sonrasının siyasal ve kültürel iklimi çerçevesinde tartışılacaktır.
Postmodern tarih anlayışı tarihin gerçeklikle kurduğu ilişkide göndergeselliği göz ardı etmezken yine de geçmişe, geçmiş gerçekliğe erişimin ancak metinler üzerinden mümkün olduğunun altını çizer. Bu anlamda tarih yazımı da bir yanıyla kurgusal bir anlatıdır. Öte yandan edebiyat metinleri birer tarihsel roman olmasalar bile tarihsel gerçeklikle en azından metnin bağlamı üzerinden ilişkilenirler. Ama edebiyatı tarihten ayıran en temel nokta göndergesel olmayışıdır. Diğer bir deyişle edebiyatın belli bir gerçekliğe uyma zorunluluğu yoktur. Bu derste on beşinci yüzyıl Aşıkpaşazade Tarihi’nin kurmaca dünyasından yola çıkarak gerçekçi tarihsel romanın ve postmodernist tarihsel romanın tarihle kurduğu ilişkinin nasıl bir anlam taşıdığı tartışılacaktır.