DİYALOGLAR: DUYGUSAL ADAM, JAVIER MARÍAS
Ayfer Tunç ve Murat Gülsoy, 18 Ekim Cuma günü Orient Institut İstanbul’da Javier Marías’ın 1986 yılında yayımladığı Duygusal Adam adlı romanını ele aldılar.
“Klee’nin ‘Angelus Novus’ adlı bir tablosu var. Bakışlarını ayıramadığı bir şeyden sanki uzaklaşıp gitmek üzere olan bir meleği tasvir ediyor: Gözleri faltaşı gibi, ağzı açık, kanatları gerilmiş. Tarih meleğinin görünüşü de ancak böyle olabilir, yüzü geçmişe çevrilmiş. Bize bir olaylar zinciri gibi görünenleri, o tek bir felaket olarak görür, yıkıntıları durmadan üst üste yığıp ayaklarının önüne fırlatan bir felaket. Biraz daha kalmak isterdi melek, ölüleri hayata döndürmek, kırık parçaları yeniden birleştirmek… Ama Cennet’ten kopup gelen bir fırtına kanatlarını öyle şiddetle yakalamıştır ki, bir daha kapayamaz onları. Yıkıntılar gözlerinin önünde göğe doğru yükselirken, fırtınayla birlikte çaresiz, sırtını döndüğü geleceğe sürüklenir. İşte ilerleme dediğimiz şey, bu fırtınadır.”
– Benjamin, Walter. “Tarih Kavramı Üzerine”. Son Bakışta Aşk. çev. Nurdan Gürbilek. İstanbul: Metis Yayınları, 1993. s. 43-44.
Farklı disiplinlerde üretilen çalışmaları ve yaklaşımları bir araya getirmek istediğimiz bu panelde resmi hatırlama aygıtlarının dışında kalan “kişisel ve toplumsal bellek” konularına odaklanarak hatırlamak, unutmak ve kaydetmek eylemlerine dair iki temel izleğimiz olacak. Bir yandan panel başlığıyla ilgili kavramsal ve teorik bir tartışma yürütürken bir yandan da biçimsel ve kurgusal temsil imkânlarını tartışacağız.
Edebiyat, sinema, sosyoloji ve sanat alanlarında çalışan dört panelistle birlikte zor geçmişlerin temsili veya temsil edilememe pratiklerini tartışmaya açarken bazı soruların kılavuzluğunda ilerleyeceğiz: Geçmişin maddi tanıkları nelerdir? Bu tanıklar hangi bağlamlarda muhafaza edilmiş, hangi durumlarda imha edilmiştir? 21. yüzyıla gittikçe hâkim olan görsel kültür ve dijitalleşen dünyada hatırlama ve unutma pratiklerinde de bir dönüşümden bahsedebilir miyiz? Hatırlamanın genelde geçmişe dair bir eylem olduğu varsayımına karşı, “geleceği hatırlamak” gibi bir alternatiften bahsetmek mümkün müdür? Bugünü “geçmişin geleceği” olarak kurgulamak, geleceğe hangi alternatif bakış açılarını doğurur?
Biçimsel imkânları değerlendireceğimiz ikinci izlek kapsamında resmi söylemin dışında kalan veya bırakılan hafıza kavramının edebi ve sanatsal temsillerini tartışmak istiyoruz. Bu temsiller hatırlamak, unutmak ve kaydetmek eylemlerini ifade etme veya yeniden kurgulama konusunda ne gibi biçimsel imkânlar veya sınırlar çerçevesinde işler? Unutmanın politikasına karşı hatırlamanın edebiyatı veya sanatı diye bir tanım mümkün müdür?