BEDREDDİN: TASAVVUF, KAMERA, İSYAN
CEMAL KAFADAR, NURDAN ARCA VE AHMET ERSOY, ŞEYH BEDREDDİN’İ KONUŞUYOR
27 Mayıs 2016’daki Disiplinlerarası Karşılaşmalar etkinliğinin odak noktası, 14.-15. yüzyıllarda yaşamış bir Osmanlı mutasavvıfı olan Şeyh Bedreddin’di. Bedreddin’in tarihsel, siyasal ve tasavvufi açılardan ele alındığı etkinlikte, Simavnalı Bedreddin (2006) belgeselinin gösterimi ardından, filmin yönetmeni Nurdan Arca ve filmin tarih danışmanı Prof. Cemal Kafadar, Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Ahmet Ersoy moderatörlüğünde seyircilerin de parçası olduğu bir sohbet gerçekleştirdi.
Araştırma ve yapım süreci 3 yıl kadar süren ve 120 saatlik görüntü stoğundan 52 dakikalık bir filme dönüşen Simavnalı Bedreddin’in gösterimi ardından başlayan sohbette Ahmet Ersoy’un ilk sorusu yönetmen Nurdan Arca’yaydı. Tarih gibi karmaşık bir temsil alanını sinemaya çeviriyor olmanın ciddi bir temsil problemi anlamına geldiğini belirten Ersoy, öncelikle Arca’nın bu konudaki stratejilerini öğrenmek istedi. Kendi kuşağının Şeyh Bedreddin ile olan tanışıklığını Nâzım Hikmet’e atfederek söze başlayan Arca ise, Şeyh Bedreddin’i konu edinme nedenini şöyle açıkladı:
“Gel zaman git zaman belgeseller yaparken acaba 600 yıl önce yaşamış bir insanın ve o insanın sadece insan olarak değil, vizyonunun, döneminin, çalkantılarının, o insanı oluşturan nedenleri de düşünerek acaba bir belgesel yapabilir miyim diye düşünmeye başladım…”
Arca, aradan geçen sürenin belgesel için gereken görüntüleri kendi içinde eritmesi nedeniyle ortaya çıkan sorunu da belgeseli bir çeviri işi olarak ele alıp Bedreddin’in izlerini sürmeyi hedeflemeleriyle çözdüklerini belirterek belgeseli iki farklı düzlem üzerine kurduklarını sözlerine ekledi. Bunlardan birincisi belgeselin tarih danışmanı Prof. Cemal Kafadar’ın katkıları ile oluşan entelektüel düzlem, bir diğeri ise insanlara dokunan, onların hatırladığı Bedreddin’i ele alan düzlemdi.
Nurdan Arca’nın filmin omurgasını taşıyan isim olarak gösterdiği Cemal Kafadar ise çekimler sırasında son derece deneysel bir havada olduklarını ve birkaç farklı format denediklerini belirtti. Demir leblebi olarak gördükleri Bedreddin’i araştırdıkları sırada farklı soruları da gündeme getirme imkânı bulduklarına değinen Kafadar, filme ve kendi çalışma alanına dair yeni düşünceler ürettiren süreci şu sözlerle açıkladı:
“Türkiye’de şimdi çok indirgemeci bir dille Alevi, Kızılbaş, Bektaşi diyeceğiz ama konuştuğumuz 15. yüzyılda çok daha geçirgen, net sınırları, duvarları oluşmamış topluluklardan bahsediyoruz. O çerçevede Bedreddin’e kapılıp ya da Börklüce’nin peşinden giden insanların ve onlara benzeyen nice insanın doğaya farklı bir bakışı var gibi geldi bana. Ondan sonra sürdürdüğüm izlek de bilhassa 15. yy sonu 16. yy başlarında yazılan Bektaşi menâkıbnâmelerinde yazılan av karşıtlığı… Buna benzer sorular var bence uzun vadede görsel ve biçimsel olarak çok düşünülmesi gereken… Tarihçinin ilgisi ne olursa olsun burada gerçekten uzun vadede düşünülmesi gereken sinemacılığın, anlatıcılığın görselliği ile biçimsel dili ile ilgili yeni sorular ve yeni kaygılar da olmalı… Siz kalkıp 17.yüzyılda bir sürü değişik toplumu aynı belgesel diliyle çekebilir misiniz doğru olur mu bir yandan da hep böyle sorular döndü durdu… 2006’da o noktayı koymak gerekti.”
Simavnalı Bedreddin, 2006
Sözü yeniden alan Nurdan Arca’nın ifadesiyle bu deneysel süreçte kendileri için en önemli olan noktalardan biri Bedreddinilere ulaşmak olmuştu:
“Bedreddiniler biz bu filmi yaparken ortada yoktu biz inandık ki onlar bir yerdeler ve yaşıyorlar onları bulmamız lazım.”
Bu arayış ekibi köyden köye, çeşitli çay-kahve sohbetlerine sürüklerken sonunda yollarını Lüleburgaz’daki bir kitapçıya düşürmüştü. Burada kitapçının eşinden aldıkları bilgiyle başka bir köye geçen ekip, köy kahvesinde tanıştıkları bir kimsenin yardımıyla sakinleri arasında Bedreddini olma ihtimali olan bir evin kapısını çalmışlardı.
“ Eve girdik, evin hanımı şortlu ve kolsuz tişörtlü. İnek sağmaktan geliyorum affedersiniz, çok dağınık evim dedi. Biz konuya girince de dedi babaannemizi çağıralım, o bilir. Babaanne geldi, yine hoş beş çoluk çocuk nasıl falan… Nerelisiniz diye sordum, ben burada doğdum ama annem eski Zağralı dedi. Eski Zağralı deyince bir şimşek çakıyor kafamda tabii. O zaman anneniz bilirdi Şeyh Bedreddin’i dedim, bunu dememle birlikte annem olur mu ben de bilirim dedi, elini göğsüne koydu pirimizdir diye başladı kendi kendine deyiş söyleyip semah yapmaya… Bir kişi bulduk ardından o eve sökün ettiler…”
Yönetmen Arca’nın filmin sivil tarafındaki en büyük kazanım olarak adlandırdığı bu buluşma, ekibin Bedreddinlerin yaşadığı köyleri öğrenmelerini ve onların düzenlediği şenliklere de katılmalarını sağlamış oldu.