Ayfer Tunç ve Murat Gülsoy, 8 Nisan Cumartesi günü saat 16:00’da Boğaziçi Üniversitesi Ayhan Şahenk Salonu’nda başlayan Diyaloglar’da, Leïla Slimani’nin 2014’te yayımlanan ilk romanı Gulyabaninin Bahçesi‘ni ele aldı. Okurunu Paris’in puslu ayazına, Adèle’in peşinde, dokunaklı bir serüvene götüren Slimani’nin romanı, Deniz Kureta’nın çevirisiyle Ayrıntı Yayınları tarafından yayımlandı.
Arka Kapak Yazısı
Adèle Paris’te yaşayan genç ve güzel bir kadındır. Cerrah kocası ve küçük oğluyla, görünürde kusursuz bir orta sınıf hayatı sürmektedir. Görünenin ötesinde ise Adèle, yeniyetmeliğinde Milan Kundera’nın Varolmanın Dayanılmaz Hafifiliği‘ni okuduktan sonra engel olamadığı bir bağımlılığın pençesine düşmüş ve kimliğini, sürdürdüğü iki farklı hayat etrafında kurmaya başlamıştır: birinin öznesi sessiz, neredeyse silik eş/anne Adèle iken diğerininki cinsel itkilerini sonuna kadar takip eden, gözü kara Adèle’dir. Leïla Slimani hem içerik hem de üslup açısından hiddetli bu romanında cinselliği, evli bir kadın olmayı, Fransız orta sınıf hayatını, anne olmayı sorguluyor; okurunu Paris’in puslu ayazına, Adèle’in peşinde, dokunaklı bir serüvene götürüyor.
“Bir haftadır dayanıyor. Bir haftadır pes etmedi. Adèle uslu durdu. Dört günde otuz iki kilometre koştu. Pigalle’den Champs-Elysées’ye, Orsay Müzesi’nden Bercy’ye. Sabah ıssız nehir kıyılarında koştu. Gece Rochechouart Bulvarı’nda ve Clichy Meydanı’ında. İçki içmedi ve erken yattı.”