Ayfer Tunç ve Murat Gülsoy, ilk gösterimi 9 Kasım 2020’de YouTube’da yapılan yeni Diyaloglar bölümünde, Jack London’ın Kızıl Veba romanını ele aldı.
Sırtındaki torbada bir sürü ok vardı. Boynundaki kayışa asılmış kından, bir avcı bıçağının yıpranmış sapı görünüyordu. Teni üzüm karasıydı, neredeyse bir kedi gibi yumuşak adımlarla yürüyordu. Güneş yanığı teniyle tezat oluşturan gözleri mavi, masmavi olmakla birlikte keskin ve bir çift matkap kadar deliciydi. Daima arkasını kollamaya alışkın gibiydi bu gözler.
Arka Kapak Yazısı:
Jack London’ın 1912 yılında The London Magazine’de tefrika halinde yayımlanan romanı Kızıl Veba, modern edebiyatın ilk post- apokaliptik metinlerinden biri kabul edilir. London romanında, 2013’te patlak veren dünya çapında bir salgının insan ırkının neredeyse tamamını yeryüzünden sildiği, ilkel yaşamın geri döndüğü, gerçekleşmesi son derece muhtemel bir “yeni” dünya tasavvur eder. Salgın sürecinde izolasyonun önemini, nüfus yoğunluğunun, özellikle de dünya nüfusunun salgınlardaki rolünü, insanların son derece kritik durumlarda kapıldığı bencilliği, kolektivizm ve bireyciliğin karşı karşıya gelişini, biliminsanlarının özverisini son derece gerçekçi biçimde işler.
Bundan 108 yıl önce, şu an deneyimlemekte olduğumuz meselelere kitabında yer veren London’ın yazdıkları şimdilerde, seyircisi değil bizzat aktörü olduğumuz en derin krizin öngörülemez, diğer bir deyişle “siyah kuğu” vakası olmadığını, insan merkezli yaklaşımların dünyayı anlamamıza yetmediğini kanıtlar nitelikte. Bu bağlamda Kızıl Veba yazıldığı tarihten bir yüzyıl sonra, farklı bir bakış açısıyla yeniden okunmayı hak ediyor.